korkuyorlar ![]() Pol Robson (Robeson)
Nazım cezaevinde. Dışardan bakıldığında her şeyin normal göründüğü ama Nazım’ın yüreğinde fırtınaların koptuğu günlerden birini daha yaşamaktadır. Gün içinde sayısı ve zamanı belirlenmiş avluda mutat voltasını atıyor ve diğer mahkumlarla sohbet ediyordu. Yürüyüş sırasına eline geçen yerel bir gazetedeki fotoğraf dikkatini çeker. Fotoğraf bir Amerikan gazetesinden kopya edilmiştir. Nazın fotoğrafa hayret ve keder içinde bakmaya başlar. Fotoğrafta, etrafını saran kalabalıktan bir baş boyu daha yüksek olan soylu bir zenci, karşısında dillerini çıkaran ve kendisine küfürden bir takım külhanbeyi tavırlı ve gözü dönük gençler arasında durmaktadır. Fotoğrafın altında şöyle bir açıklama var: “Amerikan halkı, komünistlere katılan ve onların barışı için savaşan şarkıcı Pol Robson’a karşı işte böyle davranmaktadır.” Bu vahşet tablosu karşısında Nazım’ın yüreği kabarır. Taa Amerika’da kendisinden kilometrelerde uzakta bir diyarda, kendisi gibi şarkısını söylemesine izin verilmeyen siyah derili bir kardeşi bulunduğunun ilk dersidir bu fotoğraf aynı zamanda. Kelimeler dökülür dudaklarından kimse duymaz, sessizliğin çığlığını atar yüreğinden, duvara yaslanır ama ayakta duracak mecali kalmamıştır. Yorgunluktan değildir oturma isteği kederden, çaresizliktendir. Çömelir duvarın dibine, ana rahminde bir cenin gibidir uzaktan bakınca. Ve eli o arka cebinden hiç eksik etmediği defterine uzanır. Yazmaktan iyice küçülmüş ucu kalınlaşmış kurşun kalemini de çıkartıp başlar yazmaya:
Korkuyorlar,
Bize türkülerimizi söyletmiyorlar Robson
Nazım, okur yazdığı şiiri mırıldanarak, sonra yeniden okur. Adli bir suçtan yatmakta olan köylü, Nazım’ın yüzündeki kederi görmüş onu izlemektedir bir süreden beri. Deftere aldığı notlar, hemen yanında, buruşturulmaya kıyılamamış, ama düzensiz bir şekilde atılmış gazete, dudaklarının hareketlerini dikkatle inceler. Belli ki, çok canı sıkkındır. Konuşmaya ihtiyacı olabilir. Cebinden sigara paketini çıkartır, Nazım’ın yanına çömelir. Mahpus yerinde sigaranın çözemeyeceği sorun yoktur. Uzatır elindeki paketi Nazım’a doğru; “yak bir sigara efkarın dumanıyla savrulsun” der. Nazım geri çevirmez bu ikramı. Ardından rutin işlemler tamamlanır. Sigaralar yakılır ve ilk derin nefes çekilip dumanı havaya üflendiğinde köylü haklı çıkmıştır. Nazım defterine yazdığı şiiri okumaya başlar yeniden. Köylü şiiri dinler ve “Bak baba (kendilerine karşı sıcak davranışları nedeniyle mahkumlar cezaevinde Nazım’a -Baba- diye hitap ederlerdi) büyük kuvvet şu komünistler, vesselam! O dokuz deniz aşırı yerdedir, sen ise burada, en yakın adamınmış gibi onu seviyorsun! Hem de ömründe bir defa bile görmeden!” Nazım’ın yüzünde bir tebessüm belirir, sigarasından bir nefes daha çeker ve başını kaldırıp gökyüzüne bakar ve öyle dalar gider. Kim bilir aklından neler geçer o an. Köylünün söyledikleri midir onu böyle derin derin düşündüren yoksa o zenci şarkıcı mıdır bunu kimse bilemedi. Bize o andan sadece yukardaki şiir kaldı. Aradan bir süre geçtikten sonra hapishaneye bir haber ulaşır. Amerikalı şarkıcı Pol Robson Amerika’da Nazım Hikmet’in serbest bırakılması için bir imza kampanyası başlatmıştır. Haber çabuk yayılır hapishanede. Tabi bizim köylü mahkûm da duymuştur haberi. Usulca yanaşır Nazım’a ve fısıldar; “bak baba, komünistlerin yenilmez olduğunu şimdi anladım”
Kaynak: Nazım Hikmet ve Bulgaristan /
Nazım Hikmet Bulgaristan’da (yol notları) / Blaga Dimitrova sayfa 129 |
2057 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |