AZ BİLE SÖYLEMİŞİM.
28 Haziran 2015 Pazar günü bir alışveriş merkezine gittim. Aracımı otoparka bırakıp yürüyen merdivenlere geldim. AVM’nin içine doğru giderken iki kız çocuğunun sesi ile arkama döndüm. Çocuk sesini severim. Benim için sevgimi göstereceğim, seveceğim potansiyeldir çocuk. Her çocuğun büyümesindeki en önemli gıdanın sevgi olduğunu düşünürüm. Başımı çevirdiğimde ilk şoku yaşadım. İki kız çocuğu. Biri 6 yaşlarında, belki yedi ama sekiz olmadığı kesin. Diğeri 9 yaşlarında, belki on ama 11 olmadığı kesin. Abla kardeşler anlayacağınız. İkisinin de başları türbanlı. Örtülü demiyorum dikkat ederseniz. Türbanlı. Hemen ailelerine, yani o çocukları o AVM’ye getirenleri aradı gözlerim. Otuzlu yaşların sonunda olduğunu sandığım, hafif şişman, genç irisi bir adam ve arkasında iki hanım. Hanımlardan birisi, siyah uzun bir pardösü ve siyah türban ile kapanmış, sadece yüzünü bizlerin görmesine izin verecek şekilde giyinmişti. Diğer hanım ise bir pantolon ve bluz giymiş ve kucağında henüz yürüyemeyen bir bebek taşıyordu. Önce ülkemizi ziyaret eden Ortadoğulu, İranlı turist bir aile zannederek konuşmalarını bekledim. Çok sürmedi bu bekleyişim. Kucağında bebek taşıyan kadın, türbanlı iki çocuğu işaret ederek genç irisi adama seslendi.
“Al şu çocuklarını da sen önden git.”
Bir anda şimşekler çaktı gözümde. Önümde iki tane türbanlı çocuk. İçlerinde taşıdıkları tüm çocukluk duyguları ile yürüyen merdivenlerde oynamaya çalışıyor, birbirleri ile şakalaşıyor ve hemen yanlarında o çocukları bu hale getiren genç irisi babaları. Hızlı adımlarla yanımdan uzaklaştılar. Çocuklar hoplaya, zıplaya oynayarak gözden kayboldular.
Çok üzülmüştüm. Kendimi tutamadım. Arkamda hala sohbete devam eden ancak hangisinin çocukların annesi olduğunu bilemeden o iki kadına baktım. Dilimi tutamadım. Siyahlar içindeki kadına sordum:
“Bu çocuklar neden başlarını örttüklerini biliyorlar mı?”
Cevap beni hiç şaşırtmadı.
“Yok nerden bilsinler. Hem bilseler…..”
Dedi ve sustu. Devamını söylemekten imtina etti. Ben mesajı almıştım ama yine de bu çocuklar için çok üzüldüğümü. Üzüntümün sadece çocuklar ile kısıtlı kalmadığını ülkem için de üzüldüğümü söyledim. Yanlarından ayrılırken karalar içindeki kadının anlamış bakışları çok şey söylüyordu bana.
AVM’den ayrılıp eve gittiğimde televizyonda ben konuşuyordum. Kanal B de “Kitap Dünyası” programında yeni kitabım “SAYILMAYANLAR” üzerine sohbet ediyorduk. Sohbetin bir yerinde şöyle bir cümle kullandım.
“Biz aslında kadınlarımızın saçını örtmüyoruz. Örttüğümüz onların beyni. Çocukların beynini daha 12 yaşından itibaren örterek onların gelişimine engel oluyoruz”.
Az bile söylemişim.
Atatürk’ün dediği gibi bize; “FİKRİ HÜR, VİCDANI HÜR” nesiller lazım.
Bu nesillere ışık tutacak kadınlar lazım. Işığı tutan ellerin bir kadın eli olduğu sürece o ışık hiçbir zaman sönmez.
Saygılarımla