Tek adam Rejimi ve Nazım’ın hayal kırıklıkları, Kitaba sığmayanlar-2 Tek adam Rejimi ve Nazım’ın hayal kırıklıkları, Kitaba sığmayanlar-2
1921 yılının Ekim ayında Tiflis üzerinden Moskova’ya gelen Nazım, burada Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesine (KUTV) kaydolur. Böylece Kurtuluş Savaşına katılmak üzere Ankara’ya giderken Vala Nurettin ile geldikleri İnebolu’da tanıştıkları kırmızı atkılı genç, Sadık Ahi’nin kendilerine anlattıkları ve iki arkadaşın da hayran oldukları komünizmi hem yerinde öğrenecek hem de tecrübe edecekti. Mutlu ve umutluydu. Gerek öğrendikleri ve gerekse Lenin önderliğinde yaşadığı uygulamalar onun komünizme daha sıkı bağlanmasına sebep oldu. Aklında hep memleketi ve memleketindeki yeni kurulan Cumhuriyet ile birey olma ve halkın insan gibi yaşaması için bir şeyler yapma arzusu vardı. Bu amaç için mücadele etmek adına 1924 yılında ülkesine, İstanbuul'a geri döndü. Mücadelesini, yazdığı şiirler ile sürdüren Nazım Hikmet’in başı, dertten kurtulmaz ve defalarca hapse girer ve çıkar. Son tahliyesi ise; 1938 yılında girdiği ve 1951 yılında çıkan genel affa kadar süren 12 yıllık hapis sonrasındadır. Ancak bu af gerek Nazım ve gerekse af çıkartan Menderes Hükümeti açısından taraflara pek huzur vermemiştir. Nazım sürekli takip edildiğinin farkındadır ve kendisini de Sabahattin Ali gibi bir sonun beklediğinin hissiyatı içerisindedir. Bu duygular onun yeniden Moskova’ya kaçmasına sebep olur. Bakabilirsiniz Bir Bahar Günü Sofya’da- Numan Aydınoğlu kitabıma bakabilirsiniz). İlk Şok: 1951 yılı yazında Romanya üzerinden Moskova’ya gelen Nazım, 27 yıl önce büyük hayranlık duyduğu ve ülkesinde de olmasını istediği rejimin çok daha farklı bir uygulaması ile karşılaşır. 1917 devrimi ile başa gelen halkın iktidarı, halkın elinden alınıp tek adama teslim edilmiştir. Stalin korkusunun, sadece ülke yönetiminde değil, kendisini şiire, tiyatroya ve edebiyata adamış sanatçı arkadaşları arasında da hüküm sürdüğünü ve onların yaşamlarını etkilediğini görür. 1953 yılı mart ayında Stalin’in ölmesi ile yeniden halk iktidarına dönüleceğini umut eden Nazım aynı ay geçirdiği kalp krizinin yarattığı sağlık sorunları ile uğraşmaya başlar. Yeniden hayal kırıklığı: Stalin’in ölümünden sonra Birinci sekreter seçilen G. Malenkov 6 ay gibi süren görevini Kruşçev’e devretmek durumunda kalır. Sonuç; Stalin yönetiminin tekrarı olur. Yani değişen sadece tek adam olmuş sistem aynı kalmıştır. Ve dahası: 1956 yılında Fadeyev’in kendisini öldürmesinden etkilenerek yazdığı “İvan İvanoviç Var mıydı?” adlı oyunu yasaklanır. Fadeyev ile 1951 yılında Romanya’dan Moskova’ya geldiğinde Vnukova hava alanında tanışmış ve on gün sonra da yazarlar birliği toplantısında bir araya gelmişler ve on gün sonra yazarlar birliğinde Nazım için verilen davette tanışarak sohbet etme fırsatı yakalamışlardı. Nazım, o günleri şu cümle ile tanımlar: “Burada Stalin tapınmacılığını tahmin etmem bile mümkün değildi.” Der ve devam eder “Sonra bir tiyatroya götürdüler beni, oyuncular hipnoz edilmiş gibi hiçbir şey duymadan, görmeden rollerini yapıyorlardı. Sanki sahneden seyircilere doğru bir makinalı tüfek tutulmaktaydı. Ertesi akşam ve daha ertesi akşam on gün boyunca her gittiğim tiyatroda aynı manzara ile karşılaştım.” “Oysa bence tiyatro, yaşamın röntgenidir. Sahnede duyduklarım ise beylik laflar dizini idi. Ben profesyonel bir oyun yazarıyım ve iyi bir yaşamdan dolayı kimsenin telgraf direklerini süslemeye gönüllü olmayacağını bildiğim Meyerhold’un tiyatrosuna götürmelerini söyledim. Hasta dediler, Tairov’a gidelim dedim, olmaz tiyatrosu tamirde dediler, Nikolay Ekk dediğimde ise onun da dağlarda olduğunu söylediler.” Diyen Nazım anlatmaya devam eder. Benim 20 li yıllarda bıraktığım Moskova’nın bir sanat cenneti olduğunu söyleyerek şimdi ise tiyatrolarda hep aynı berbat oyunlar oynanıyor ve Güneşe benzetilen Stalin’e övgüler yağdırılıyor. Gerçek bir komünist kendisinin güneşle bir tutulmasına izin vermez. Ayrıca bu son derece zevksiz bir benzetme. Benim karşı olduğum Stalin Tapınmacılığı XX. Kongrede kalkabilirdi ama o da olmadı. XX. kongrede her şeyin değişeceğine çok inanıyordu ama değişimin olmadığını görmüş ve şair arkadaşı Hruşov’un bu kongredeki resmi şiir anlayışına karşı çıkmıştır. Şaire göre resmi şiir anlayışı tam ilkel sanat anlayışıdır. Yine bu konuyu Vera’ya şu cümlelerle anlatır: “Neden Hruşov kendi ilkel sanat anlayışını kültür insanlarına, onların aracılığıyla tüm halka empoze etmeye çalışıyor? Neden gene tek bir adam her şeye hükmediyor? …..” konuşmasını şöyle tamamlar: “ Ne demiş büyük devler adamı II Frederik? Sanat için her şeyi yaptım. Hiç karışmadım”. Yaşadığı hayal kırıklığını her bulunduğu ortamda dile getirmekten çekinmeyen Nazım’ın bu davranışı tabii ki SSCB üst yönetiminin de dikkatini çekmiştir. Bu nedenle de her davranışı kontrol edilmeye başlanmış, her yazdığı şiir ve oyun sahnelenirken dikkat edilir olmuştu. Hatta telif hakkı ödemelerinde dahi kısıtlamaya gidiliyordu. Sık sık seyahatlere gönderilerek Rusya ve Moskova’dan uzak tutulmaya çalışılıyordu. Bu duygular içerisinde iken: ve dövüşebilirim, doğru bulduğum, haklı bulduğum, güzel bulduğum her şey için, yaşım başım buna engel değil, ama gel gör ki çoktan unuttum şaşıp kalmayı. Şaşkınlık, alabildiğine yuvarlak açık ve alabildiğine genç Gözleriyle bırakıp gitti beni. NH.
Mısralarını kaleme alan usta şair, içinde biriken isyanını 1961 yılında Stalin için yazdığı şiirle anlatmaya çalışır.
“taştandı, tunçtandı, alçıdandı, kâattandı iki santimden yedi metreye kadar.
Kaynak: Bahtiyar ol Nazım- Vera Tulyakova Hikmet 4 Temmuz 2023
ve dövüşebilirim, doğru bulduğum, haklı bulduğum, güzel bulduğum her şey için, yaşım başım buna engel değil, ama gel gör ki çoktan unuttum şaşıp kalmayı. Şaşkınlık, alabildiğine yuvarlak açık ve alabildiğine genç Gözleriyle bırakıp gitti beni. NH.
|
760 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |